MUSTAFA SUPHİ VE YAŞAMI
Dr.Naciye Babalık
18 Aralık 2004’te Soros vakfının desteği ile geliştiği belirtilen Bilgi Üniversitesi salonunda, TÜSTAV’ın “1920-21’ler ve Mustafa Suphi’lerin Dönüşü” adlı sempozyum yapılmıştı. Bu sempozyumda, ilk planda özellikle Mustafa Suphi’nin, masonluğu, Türkçülüğü ve Rusya’ya geçmeden önce sosyalist olmadığı üzerine vurgu yapılmış ve tarihsel misyonu geri plana itilmiştir. Prof. Dr. Mete Tunçay, “Laz İsmail (İ.Bilen) 1970’li yıllarda TKP’nin başına geçince, Dr. Şefik Hüsnü dönemini küçümseme çabası içinde, M.Suphi’yi yüceltme” amacıyla sosyalist gösterme çabasına girildiğini ve daha önceki bir söyleşide: “Ankara’ya gelebilselerdi, Resmi TKF’na girerler ve aralarından üç de bakan çıkardı” dediğini; ve bu konu ile ilgili olarak yayımlanan kitabında: “Ankara’ya gelmeyi kabul ettiklerine göre, faaliyette bulunmak için kendilerine koşulan şarta razı olmuş sayılmaları gerektiğini; bu makamlara atananlarla oranlayarak da, pekala Suphi’nin İktisat, Hilmioğlu ‘Arap’ İsmail Hakkı’nın Dahiliye, Ethem Nejad’ın da Maarif vekili olabileceklerini yazdım” diyerek; 1989 güzünde Dilek A.Kanat’ın, Amaç yayınlarından çıkan, Mustafa Suphi’nin erken dönem yazılarını derlediği kitabına da göndermede bulunmuştu.
Bu kitabın önsözünde: “Mustafa Suphi’nin, söylenenin aksine Sovyet Devriminin öncesinde sosyalist olmadığını T.K.P. Gerçeği kitabımda ilk olarak ben belirtmiştim, bunu da Hak gazetesinde 1912 bütçesi hakkındaki yazısını yayımlamakla kanıtladım. (1976). Kerim Sadi dostum ve sonra Mete Tunçay aynı tezi savundular. Oysa Suphi’yi, Jauress’in hayranı, hatta Fransız Sosyalist Partisi üyesi yapanlar da olmuştu. İşte bu çalışma, 1909-1903 dönemindeki Mustafa Suphi’nin yazılarını derlemekle, onun o dönemdeki gerçek kişiliğini ve düşünsel yapısını meydana koymaktadır” diyen Rasih Nuri İleri, Mustafa Suphi’nin 2.5.1912 tarihli Hak gazetesinde yayımlanan “Sosyalist Akımlar” başlıklı yazısından bir paragraf ile bunu ispatlamaya çalışmıştır. “1912 yılında, Türklerin milli gelişmelerine hizmet etmek üzere ‘Milli Meşrutiyet Perver” Partisini kurmaya teşebbüs etmiş ve aynı arkadaşlarla İfam gazetesini çıkarmıştır. Kurduğu partinin kurucuları arasında Mustafa Kemal’in Maliye Vekili Ferit (Tek), Dahiliye Vekili Cami (Baykurt), Akçuralı Yusuf gibi önemli kişiler bulunmaktadır...o dönemde bir Milli Masonluk girişimi de söz konusudur” diyerek; Paris’te Marksizm’in üniversitede okutulmaya başlandığı bir dönemde, Jean Jaures’in sosyalist harekete damgasını vurduğu bir dönemde, Mustafa Suphi’nin fikirlerinin bu doğrultuda olduğunu vurguluyor ve: “Oysa aynı dönemde Paris’te doktoralarını yapan Dr. Şefik Hüsnü, babam Suphi Nuri, Mustafa Suphi’nin arkadaşları Yusuf Kemal ve Bekir Sami Beyler, hatta Şükrü Kaya sosyalizme yatkın idiler. Cenevre’de ise Sadrettin Celal tanıdığım ilk Marksist militanlardandı. İşin garibi, Mustafa Suphi’nin beraberce gazete çıkarttığı ve parti kurduğu Ferit Tek, Mustafa Kemal Paşa’nın kurduğu hükümette Maliye Vekili olduğu gibi, arkadaşları Yusuf Kemal ve Bekir Sami Beyler aynı hükümetin Hariciye ve İktisat Vekilliklerini yürütmekte idiler” diyor. Bu koroya katılan üçüncü kişi Yavuz Aslan, Türkiye Komünist Fırkası ve Mustafa Suphi adlı kitabında, Tunçay’dan alıntı yaparak yine aynı makale üzerinde duruyor. İlginç olan, Mustafa Suphi’nin Celal Nuri İleri ve Fuat Köprülü’nün, sosyalizm görüşlerini eleştirdiği bu yazısında yer alan: “hükümetin dikkatinin çekildiği sosyalizmin yanında, (ilm-i içtimai) sosyal bilimlere ve (iktisad-ı içtimai) sosyal ekonomiye (veya çalışma ekonomisi NB) önem verilmesi gerektiğini ileri sürmektedir” görüşü, dipnotta yer alıyor ama yorumlanmıyor. Oysa Mustafa Suphi, burada açıkça sosyal ilerleme doğrultusunda toplumun bilinçlenmesi gerektiğini vurgulamaktadır.
Kerim Sadi ise, Türkiye’de Sosyalizmin Tarihine Katkı, s. 551 (İletişim ya., Nisan 1994) adlı kitabında, Mustafa Suphi ile ilgili “bilgi kaynakları, kontrolsüz kabul edilmemeli” diyor ve bunların “gözü kin bürümüş düşmanları” tarafından getirildiğini vurguluyor.
“La presse et le mouvement national, chez les Musulmans de Russie avant
Suphi, Komintern’in Birinci Kongresi’ne katıldı, ve eski harp esirlerinden teşekkül eden Türkiye komünistleri Birinci Kongresi’ni örgütledi (1920 Eylül, Bakü’de). Bu Kongrede Türkiye Komünist Fırkası kurulmuş ve Suphi, Narkomnac’ta (Milliyetler Halk Komiserliği) son derece önemli bir rol oynadı. Marksizm-Leninizm’e dair birçok klasik eserlerin Türkçe tercümesi onun kaleminden çıkmıştır.
28 Ocak 1921’de, Suphi ve Türk Komünist yöneticilerinden bir grup, Türkiye’den dönüş yolculuğu sırasında, can vermişlerdir ki, bu olay gereği gibi aydınlanmış değildir. (S.252, not 1)]
1922 Aralık ayında, Paris’te yayımlanan Revue du Monde Musulman’ ın “Bolşevizm ve islamiyet” konusuna ayırdığı bir cilt, Mustafa Suphi ve Yeni Dünya gazetesi hakkında, ilgi çekici bazı bilgiler vermektedir: [Yanya Valisinin oğlu Mustafa Suphi Fransa’da tahsil etmiştir. Türk Devriminden (İkinci Meşrutiyet) sonra, Şerif Paşa’nın yönetiminde, “Meşrutiyet-i Milliye” Fırkasını organize etmişti. Mahmut Şevket Paşa’nın katlinden sonra, İttihatçılar tarafından Sinop’a sürüldü. Sürgünden kaçmağa muvaffak olarak, Rusya’ya sığındı. Moskova’da Türk Komünist Fırkası’nın örgütçüsü (Organisateur du Parti Communiste Turc) olan Mustafa Suphi, orada Yeni Dünya’yı tesis etmiş ve Karl Marx’ın Kapital adlı eserinin Türkçe tercümesini bu gazetede yayımlamıştır. Bolşevikler, Bakü’yü tekrar ele geçirince, Mustafa Suphi bu şehre geçti ve gazetesini orada yayımlamağa devam etti.
Bolşevikler tarafından, beraberinde bir heyetle Anadolu’ya gönderilen Mustafa Suphi, -Kazım Karabekir Paşa’nın emri üzerine- onüç yoldaşı ile (eşi ayrı tutulmuş herhalde.NB.) Erzurum’da tevkif edilmiş ve Trabzon’a sevk olunmuştur. Oradan da, Rusya’ya dönmek üzere, denize açılmıştır.
Bindiği geminin ne olduğu bilinmiyor. Çiçerin’in imzasını taşıyan bir radyogram, -Üçüncü Enternasyonal’de Türk proletaryasının murahhası bulunan- Mustafa Suphi’nin sağlığı hakkında, Ankara Hükümeti’nden bilgi istenmişse de, olumlu hiçbir cevap alamamıştır. Ankara’nın cevabı şundan ibaret kalmıştı: “Hareket esnasında, Karadeniz fırtınalı olduğundan, açıklarda bir kazaya kurban gitmiş olması muhtemeldir” [Bu olaydan bahseden gazeteller. Baküde yayımlanan, Rusça Bakinski Rabuçi; ve Türkçe Komünist]
Kemalistler tarafından öldürülmüş olması dolayısiyle, Bakü’de Mustafa Suphi’ye muhteşem cenaze töreni yapılmıştır.
Suphi’nin başında bulunduğu Heyet’ten sağ kalan Mehmet Emin, bu sırada, İstanbul’da olsa gerektir.
Mustafa Suphi’den sonra, Türkiye’deki görevi yüzbaşı Sadoul’a devredilmiştir. Bir ay kadar oluyor ki, Sadoul, Ankara’daki yolculuğundan Tiflis’e dönmüş bulunmaktadır.
Sadoul’un Tiflis gazetelerine verdiği beyanata göre; Türk komünistlerini gizli bir örgüt halinde birleştirebilmiştir.
Sadoul, beyanatında, Maveray-ı Kafkas meselesinde, Türklerin başladığı ihtiraslara karşı Bolşevikleri uyarmaktadır. [Batum’da yayımlanan Rusça İzvestiya; Maneviray-i Kafkasta çıkan Zariya Vastka;ve Tiflis’te bulunan (Gürcü) Pravda grusii.]
28 Aralık 1920’de Mustafa Suphi, karısı, bazı Merkez Komite üyeleri ve partililer, yeni sovyet elçisi Budu Mdivani’nin kafilesiyle önce Kars’a gelmiş; Ocak ayı ortalarında, Kazım Karabekir’in çizdiği rota üzerinden Erzurum’a ulaştıklarında, Muhafaza-i Mukaddesat ve Müdafa-i Hukuk adlı anti-komünist derneğin karşı kampanyası ile karşılaşınca, heyet trenden çıkartılmadan Ilıca’ya, oradan karayoluyla Trabzona gönderilmiştir. Karşı gösteriler üzerine, Sovyet Konsolosu, Vali ile görüşerek, motorla Batum’a gönderilmelerini istemiş ve 1921 yılında, 28 Ocak’ı 29 Ocak’a bağlayan gece ülkemiz tarihinin en kanlı siyasi cinayeti işlenerek, M.Suphi ile 14 yoldaşı Trabzon Sürmene açıklarında katledilmişlerdir.
Bu, günümüze uzanan bir siyasi çözüm yöntemidir. Aynı günlerde Çerkes Ethem ile Ankara hükümeti arasında çatışmalar keskinleşmiş; 20 Ocak 1921’de Ankara’da Türkiye Halk Komünist Partisi (THKP) yayın organı Emek gazetesine saldırılıp, binası ateşe verilmiş; Parti yöneticileri tutuklanmıştır. Bunu mahkemeler, zindan ve darağaçları izleyecektir.
Mustafa Suphi olayı, iki buçuk ay sonra Türkiye Komünist Partisi Merkez Komite üyesi Ahmet Cevat’ın Pavloviç’e yazdığı 2 Nisan 1921 tarihli mektubu üzerine ortaya çıkmıştır: [Yetkili makamlar, M.Suphi ve arkadaşlarını ‘kitlelerin hışmından koruma’ bahanesiyle Trabzon’a askeri bir birlik çağırdılar. Jandarma eşliğinde iskeleye götürüp, Türkiye sınırları dışına çıkarılacaklarını söylediler. M.Suphi ve yoldaşlarını önceden hazırlanmış bir takaya bindirdiler. Az sonra, içinde Çankaya Muhafız Komutanı Topal Osman’ın tepeden tırnağa silahlı adamları ve Yahya Kahya ile kiralık katiller bir başka motorla daha denize açıldı. Sürmene açıklarında arkadan gelen motor, Suphi’lerin bindiği takaya rampa etti. Koyu gericiliğin kiralık katilleri silahsız 15 Komüniste tüfekler, manliher tabancalar ve kasaturalarla saldırdılar. İki saat süren kanlı bir boğuşma sonucunda 28 Ocak’ı 29 Ocak’a bağlayan gece M.Suphi ve yoldaşları, 15’ler hunharca katledildiler. Partimizin kurucusu ve başkanı Mustafa Suphi, Genel Sekreter Ethem Nejat, Merkez Komitesi üyeleri Hilmioğlu Hakkı, Nazmi İbrahim, Topçu İsmail Hakkı, Merkez Komitesi ajitatörleri Maksut, Bahaettin, Hayrettin, eski savaş tutsağı subaylar Mehmet Ali Hakkıoğlu, Emin Şefik, Kazım Ali ve öteki militanlar canavarca öldürüldüler. Kısa bir süre sonra TKP MK politik kuryelerinden Yüzbaşı Nedim Agah, Denetim Kurulu üyesi İsmail Çitoğlu barbarca katledildiler.]
Sovyet Dışişleri Komiserliği Moskova’daki Türk temsilciliğinden bilgi isteyince, Ankara Hükümeti “Deniz kazası sonucunda olmuştur” ısrarıyla sorumluluk almaya yanaşmamış, ama Doğu cephesi komutanları “öldürülme” olayını kabul etmişlerdir.
1921 Haziran’ında ise Moskava sefiri Ali Fuat Paşa (Cebesoy), Çiçerin’e, Hükümetin solculuğa düşman olmadığını; komünistlerin vahim taktik hatalar işlediklerini; zamansız bir toplumsal devrime kalkışarak Türk cephesini zayıflattıklarını; TBMM’nin kanun ve nizamlarına açıkça karşı koyduklarını söyleyebilecektir.
Mustafa Suphi’nin kurduğu Türkiye Komünist Partisi’nin üyeleri, sempatizanları, taraftarları, yandaşları ve gönüldaşları geçen yıl olduğu gibi bu yıl da her birinde parti ambleminin bulunduğu Savaş Yolu’nun kızıl flamalarıyla; Mustafa Kemal’in cenazesinin kaldırıldığı Dolmabahçe Sarayı’nın önünde toplandı. Rasim Öz basın açıklamasında bu kanlı katliam dosyasının açılmasını istedi. Bu arada Nazım’ın yazdığı “Onbeşlerin Kitabesi; Onbeşler İçin ve Hayali Gönlümde” ezgisi eşliğinde isimleri yüksek sesle tek tek söylenerek kırmızı karanfiller Karadeniz’in akıntısına bırakıldı...
Onbeşlerin Kitabesi
Kazıdık onbeşlerin ismini, kanlı kızıl bir mermere!...
Bir çelik aynadır gözlerimiz, onbeşlerin resmini görmek isteyenlere!...
Onbeşlerin Ağıdı
1922
Yangınlara fazla bakan gözler yaşarmaz,
Alnı kızıl yıldızlı baş secdeye varmaz.
Döğüşenler ölenlerin tutmaz yasını!
Yine fakat bir yıldırım zulmeti yırsa,
Sağır göğün koynundaki çanı haykırtsa.
Anıyoruz göğsünüzün son sayhasını.
Eski cihan, yeni cihan önünde eğil!
Aramızdan birkaç yoldaş ayırmak değil,
Her ne yapsan varacağız emelimize!
Karadeniz... Bunu duysun derinliklerin:
O ateşli göğüsleri delen hançerin
Kabzasını alacağız biz elimize!
Hayali Gönlümde
Hayali gönlümde yadigar kalan
Bir yanım deryada çalkanır şimdi
Onbeş yandaş ile boğulup ölen
Bir yanım deryada çalkanır şimdi. Ooy... Ooy... Ooy... Ooy...
Onbeş yoldaş ile boğulup ölen
Bir yanım deryada çalkanır şimdi.
Garip garip öter derya kuşları
Su içinde uykuları düşleri
Bir gelin döküyor kanlı yaşları
Bir yanım deryada çalkanır şimdi. Ooy... Ooy... Ooy... Ooy...
Bir gelin döküyor kanlı yaşları
Bir yanım deryada çalkanır şimdi.
Yarelerim tuz içinde kanıyor
Uyku basmış ela gözler sönüyor
Bir yanımda Suphi, Nejat ölüyor
Bir yanım deryada çalkanır şimdi. Ooy... Ooy... Ooy... Ooy...
Bir yanımda Suphi, Nejat ölüyor
Bir yanım deryada çalkanır şimdi.
Nazım ile zindanda gün be gün biriz
Söyletir dilsizi ağlatır körü
Sağ yanım çürüyor sol yanım diri
Bir yanım deryada çalkanır şimdi. Ooy... Ooy... Ooy... Ooy...
Sağ yanım çürüyor sol yanım diri
Bir yanım deryada çalkanır şimdi.
Gelir günler gelir yarem sarılır
Bir gün olur elbet hesap sorulur
Bir yanım Acem’den Çin’den çevrilir
Bir yanım deryada çalkanır şimdi. Ooy... Ooy... Ooy... Ooy...
Bir yanım Acem’den Çin’den çevrilir
Bir yanım deryada çalkanır şimdi.
Onbeşlerin Ağıdı
Oy anam neden kara bu denizi suları?
Akça m’olaydı oğul onbeşlerin suları?
Oy anam neden pekçe bu denizin dalgası?
Yumuşak Molaydı oğul onbeşlerin kavgası?
Oy anamneden yaslı bu denizin canları?
Sevinçli m’olaydı oğul onbeşlerin kanları?
Oy anam neden bora fırtına denizi bu?
Yaralı aslan oğul onbeşler denizi bu.
Oy anam adı neden onbeşler bu denizi?
Kızıl mayası oğul onbeşler bu denizin
Yaşar MİRAÇ