Yakıcı güneşin altında
Yırtarken ellerini çakırdikenleri
Verdikleri yaşam mücadelesinde toprağa damlıyordu alın terleri
Üşütüyordu yine de,
Ağustosun sıcağı, toprak emekçilerini..
Yanıyordu beyinleri, çaresizlikten güneşin altında kıvranırken toprak emekçileri
Debeleniyorlardı düştükleri cenderede,
Ayakta durabilmek için,
Kavrulsa da ter içinde yanan bedenleri,
Savaşıyorlardı toprakla ellerinden kızıl kanlar saçarak.
Yürüyorlardı yalın ayakla
Güneşin ışınları ile yanmış toprakların üstünde.
Çatlamış tabanları ile
İşliyorlardı toprağı boğazı tokluğuna
Toprak testilerden buz gibi suları içerek..
Ve boyunlarını büküyorlardı kader deyip, asilik sayıyorlardı başkaldırmayı, ezilseler de yoksulluğun altında.
Karınları doymasa da!
Beyleri doyuruyorlardı ya yetiyordu onlara.
İşledikleri toprağın her karışındaki alın terleri ile yanarken güneşin altında, boğazı tokluğuna..
Ve yorgun bir günün ardından döndüklerinde evlerine, bitkin bir şekilde mecalsiz düşüyorlardı topraktan yapılmış sedirlerine, yeni doğacak günü karşılayana dek.
Yeni gün doğduğunda, hayatın çilesi, yaşamın işkencesi yine başlıyordu toprak emekçileri için. Ve onlar için yaşam böyle devam edip gidiyordu. Ya bir kazaya kurban ya da bir ırkçı saldırıya faili meçhul olana kadar! Geride kalanlarda değişen bir şey olmuyordu, yaşamak onlara bir çile olsa da hep şükrediyorlardı. Çünkü kendi yaşamlarını en iyi şekilde sürdürenler onlara şükretmeyi öğretiyorlar, yoksa isyankâr olacaklarını söylüyorlardı.
Komünist Ozan