• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/
  • https://twitter.com/
Site Haritası
Takvim

YILMAZ GÜNEY VE ’68 DEVRİMCİ HAREKETİ

YILMAZ GÜNEY VE ’68 DEVRİMCİ HAREKETİ

MUSTAFA DEMİR

Yılmaz Güney adı duyulmaya başladığından itibaren devrimcidir. Ölümünden altı hafta önce İngiliz BBC televizyonunun hazırladığı belgeselde: “Ben, gerçekten Komünist Parti’ye katılmak istedim, fakat illegal olduğu için bulamadım. Yaşlanınca, siyasi görüşlerim değiştiği için, bu kez de ben katılmak istemedim” der.
Yılmaz Güney 68 Devrimci Hareketi’nin bir parçasıdır dersek, abartmış olmayız. Yetmişlerin başında arkadaşlarının bazılarının adlarını sıralayacak olursak: Mahir Çayan, Ulaş Bardakçı, Deniz Gezmiş, Yusuf Arslan, Hüseyin İnan, Ertuğrul Kürkçü, Necmeddin Büyükkaya, Mehmet Tüysüz, Ali Bucak…
Yılmaz Güney’e Kasım 1970’te yapılan bir söyleşide “gençliğin devrimci eylemleri konusunda” düşündükleri sorulur. “Gençlik bugün en doğru eylemi yapıyor. Birtakım gruplaşmalar var, belli bir cephenin bölünmesi bence yanlış. Taktik ve stratejide birtakım ayrılıklar oluyor, bunların henüz zamanı olmadığı fikrindeyim. Filiz halindeki devrimci hareket kendi tarafımızdan baltalanmamalı. Bunlar karşı taraf için bir silah oluyor. Şimdiden birbirine düşen adam halkın da gözünden düşüyor. Bunun hesabını yapmak zorundayız” diye cevaplar. O birlikçidir.
68 Devrimci Hareketi’nin Yılmaz Güney sinemasına etkisi başta Umut filmidir. BBC’nin yaptığı röportajda: “Önümde iki seçenek vardı, ya eskisi gibi devam edecek ve çok para kazanan ünlü bir yıldız olacaktım, ya da filmlerimi halkın gerçekten ihtiyacı olan şeylerle dolduracaktım. Bunun çeşitli tehlikeler içeren bir yol olduğunu bilmeme rağmen, ben dürüst bir insan olarak ikinci yolu seçtim. Umut, belki de kendi hayatımın deneylerine, aile tanıklığıma dayanan, kendi yaşamımdan çıkan tek filmdi” der.
1972 yılında silahlı direnişçilere yardım ettiği gerekçesiyle tekrar tutuklandı, THKP-C’nin 12 numaralı sanığı olarak yargılandı. 22 Mayıs 1971 gecesi, Deniz Gezmiş, Yusuf Arslan ve Hüseyin İnan’ın idamlarını engellemek amacıyla İsrail Başkonsolosu Efraim Elrom’u kaçıran Mahir Çayan, Ulaş Bardakçı, Hüseyin Cevahir ve Oktay Etiman’ı evinde saklamıştı. Aramaya gelen subaylara “yukardalar” diyerek hayatının en değerli rolünü oynamıştır. Bu olayı usta şair Can Yücel şu şiiriyle anlatmıştır.
YUKARDALAR
12 Marttan sonra İstanbul’un ev ev arandığı gece
Yılmaz, Mahirlerle Ulaşları saklandıkları yerden
Arabasına bindirip Levent’e evine götürür
Polis barikatlarından yaşa çirkin kral ünlemleriyle geçer
Az sonra kapı vurulur, bir komiser on silah endazıyla
Girer içeri Yılmaz kapı ağzındadır
Komiser “ihbar aldık Mahirle arkadaşlarını
Burda saklıyormuşsunuz” der.
Yılmaz da Yılmaz’ca gülüp eliyle çatı katını göstererek
“Yukardalar” deyince
Komserde kahkahayı basıp avenesiyle basıp gider
Yılmaz gerçekten o anda yukardadır
Yoldaşlarıyla Devrim Tarihimizin çatıkatında.
Yılmaz Güney gibi Can Yücel’de 68 Devrimci Hareketi’nin bir parçası idi. Yılmaz Güney, sanatla siyaset ilişkisini şu cümle ile özetliyordu. “Sanat tek başına devrim yapamaz, fakat doğru bir çizgiye, dünya hakkında doğru bir siyasi görüşe sahip olan bir sanatçı, eserleri yoluyla, halkla, kitlelerle çok güçlü ve geniş bağlar kurabilir.” 68 Devrimci Hareketi devrimci sanatçılara geniş olanaklar sunmuş bir harekettir.
Yine Yılmaz Güney, ABD Devrimci Komünist Partisi’nin haftalık gazetesi Devrimci İşçi’nin 1 Ekim 1982 tarihli sayısında yayınlanan söyleşisinde şunları söylemektedir: “1965 ile 1966 arasında kuvvetli bir endişe duymaya başladım. Yaptığımdan memnun değildim. 1966’da oynadığım filmler hakkında daha seçici olmaya çalıştım ve olumlu filmlerde oynadım. Fakat aynı zamanda, maddi ihtiyaçtan dolayı bazı olumsuz filmlerde de oynamak zorunda kaldım, çünkü aktörlüğe başladığımdan beri asıl amacım kendi filmlerimi yapabilmek için çok popüler olmaktı. Fakat benim için tek yol her şeyden önce bir aktörlük mesleğine sahip olmaktı. Dolayısıyla 1966’dan sonra esas amaçlarımı gerçekleştirmek üzere kameranın arkasına kendim geçmeye karar verdim. 1968’de ilk denememi yaptım.
1968’de film yapımcısı olarak ilk denememden sonra, 2 yıl süren askerliğimi yapmaya gittim. Askerlik hayatımda çok önemli bir değişiklik idi, çünkü ilk defa, iki yıl boyunca sistematik olarak okuma olanağını buldum. Daha önce okumadım anlamında değil, ama sistemli bir şekilde okumamıştım. Sinemanın pratik sorunları yaşamımda ağırlıktaydı, oysa askerde Lenin, Marks, Mao’nun kitaplarını sistemli olarak okuyabiliyordum. Askerliğim biter bitmez çok önemli bir adım atmaya hazırdım; nitekim de öyle oldu ve 1970’de askerliğim biter bitmez ilk önemli filmim Umut’u yaptım. Fakat bu filmi yapabilmek için, prodüksiyonu finanse edebilmek için –çünkü prodüktör de bendim– aynı zamanda kendi filmimin finansmanına para kazanmak için birçok gangster filminde de oynamak zorunda kaldım.
Bu sırada, siyasi arayışlarım beni çeşitli siyasi hareketlerle ilişkiye girmeye itti; berrak bir pozisyonum olmadığı için çeşitli ilişkilerim oluyordu. O zamanlar birçok hareket vardı; öğrenci hareketleri vardı, gerici güçlere karşı işçi hareketleri vardı ve hepsiyle de dayanışma içindeydim. Onlara yardım ediyordum ve 1972’de yardım etmekte olduğum örgütlerden birinin üyelerini tutukladıklarından dolayı, onlara yardım ettiğim için ben de hapse girdim. Fakat 1972’deki bu tutuklanmam, esasında yaşamımın dönüm noktası oldu, çünkü cezaevinde, illegal ağ sayesinde Marksizm-Leninizm’i öğrendim. Devrimi, revizyonizmi, Sovyetler Birliği’ni öğrendim. O sıralarda Sovyetler Birliği’ne sosyal-emperyalizm demeye henüz hazır değildim, fakat sosyalist bir ülke olmadığını biliyordum. Aynı zamanda maceracı eğilimlerle bazı küçük burjuva eğilimlerle, gerçek sosyalist bir hareketin nasıl olması gerektiği arasında ayrım yapmayı öğrendim. İşçi sınıfının öncü rolünü öğrendim ve yaşamımdaki şahsi tavırlarımı devrimci bir tavra dönüştürdüm. Sinemaya gelince, bundan sonra nasıl filmler yapabileceğim konusunda ayrıntılı olarak düşünmeye başladım. Dolayısıyla teorik olarak sinema hakkında da daha berrak ve daha derin bir görüş edindim. Çıkar çıkmaz, 1974’de, film yapımcısı olarak sinema dalında çok önemli bir ileri adıma yine hazırdım. Fakat sadece tek bir filmi, Arkadaş’ı bitirebildim ve ikincisinin çekimi sırasında 1974’te tekrar cezaevine girdim.
1974 ve 1981 arasında içerdeydim ve içerde romanlar, hikâyeler yazdım. Siyasi yazılar da yazdım ve 5 kez film yapma girişiminde bulundum. İlk ikisi pek başarılı olmadı fakat son üçü uluslararası alanda başarı sağladı, çünkü hazırlıklarında daha fazla bulunabildim. Bunlar: Sürü, Düşman ve son film Yol’du. Yol filmi hepsinden de daha çok bana ait, çünkü filmin tüm redaksiyonunu kendim yaptım. Şimdi eskisinden çok daha fazla imkânlarım var, fakat sürgündeyim. Demek istiyorum ki, bu imkânlarla kendi ülkemde filmler yapabilseydim, çok farklı hatta daha iyi bir şeyler yapabilirdim. Fakat bundan sonra, gerçekleştireceklerim, sanatsal karakterimi tayin edecektir.”
Yılmaz Güney 68 Devrimci Hareketi’nin özgürlük rüzgârını soludu, arkasına aldı. Yönü belirleyenin rüzgâr değil, yelkenler olduğu bilinciyle hareket etti. Devrimin insanı değiştireceğine aklı ve yüreğiyle inandı. Kendini geliştirdi, binlerce insanın değişimine, devrimcileşmesine katkıda bulundu.
 
YILMAZ GÜNEYDOĞU’YA
O da herkes gibi geldi dünyaya
Kapkara bir üçgenden kapkara bir kare
Ne yazıldı üstüne o kazınacak
Kandan davalar, davadan kanlar
Mapuslar azatlar azaplar
Voltalar votkalar smitvetsonlar
Curalar bakaralar kırık-yitik Kale’ler
Çocuklar çocuklar halklar haklar
Öyle bir dikildi ki havaya
O canhıraş zurna
O kapkara kareden bir yıldırım
Kızıl bir film çıktı ortaya…
Yetmez cirmin bre ıskatçı
Sığmaz kazdığın çukura
O fildişi fil
Hortumu kaldı baksana ya dışarda.
Can Yücel
 

Yorumlar - Yorum Yaz
KİTAP SATIŞ
Üyelik Girişi
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi4
Bugün Toplam38
Toplam Ziyaret154738