Sosyalist halk ozanı: İhsani
Eşitsizlik Zincirini Kırana Dek…
Ozan İhsani ile Ağalı Dünya adlı kitabı aracılığı ile tanıştım.Kitap şimdi hatırlayamadığım bir kanaldan elime geçmişti. O zaman köyümüzde ozan Hulusi Boran ile ortak olduğumuz bir bakkal dükkânımız vardı. Dükkân aynı zamanda köy kahvesi işlevini görüyordu. Köylüler orada buluşuyor; iskambil, domino gibi oyunlar oynuyorlar, sohbet ediyorlardı. Biz de, bizden büyük abilerin desteğiyle bir pano yaptırıp “Duvar Gazetesi” çıkartıyoruz. Dükkânda pikaptan çaldığımız Mahzuni Şerif’in türküleri, Duvar Gazetesi ve konuşmalarımızla köylülerimizi politize etmeye, o günün deyimi ile uyandırmaya çalışıyoruz. ’68 devrimci gençlik hareketinin etkisinde, daha çok anti emperyalist konuşmalar yapıyoruz, bildiğimiz kadarıyla. Köylülerimiz bizi bir türlü anlamıyorlar ve desteklemiyorlar.
Bu ortamda elime Aşık İhsani’nin Ağalı Dünya adlı kitabı geçiyor. Önce kitaptan ben çok etkileniyorum. Çoğunluğu okuma yazma bilmeyen köylülerime dükkânda bu kitabı okumaya başlıyorum. Aşık İhsani ağaların gaddarlıklarını ve ırz düşmanlıklarını öykülüyor, şiirlerle süsleyerek, anlaşılır, yalın bir dille kitabında.
Öyküyü sessizce dinleyen Rıza Emmi İhsani’nin teşhir ettiği ağaya “Vay dürzü vay!” deyiveriyor. Bizim günlerce konuşarak, tartışarak başaramadığımız köylümüzü uyandırma ve yanımıza çekme işini, İhsani sanat yoluyla, kısa bir sürede gerçekleştiriyor. O zaman anlıyorum sanatın kitleler üzerindeki etkisini! Sonra İhsani’nin türkülerini yürüyüş kollarında onbinlerce muhalifin hep bir ağızdan söylemesini yaşadım.
Türküleri dönemin koşullarıyla örtüştüğü için kitlelerce hemen benimsendi. Halk yığınları düzenin yavaş yavaş farkına varıyorlardı. Devrimci öğrenci gençlik düzenin değişmesi gerektiğini haykırıyordu. Halkın ozanı bu durumu “balta bilemek” olarak özetleyiveriyordu. Altmışlı yılların sonunda yazdığı şiirleri düzeni sorgulayan, çelişkileri sergileyen, tartışan türkülerdi.
Bu yalanları kim açığa çıkaracak, kitlelere kim anlatacaktı? “Gerçekleri gün yüzüne sermeye / Aşıkı duvarda sazı bekliyor”du. İhsani sazına komut vermekte gecikmedi.
Halkın yanında yer alan herkes gibi İhsani de türkülerinden dolayı sorgulanır ve mahkemeye verilir. Ozan zor karşısında susar mı?
Ozan İhsani safını açıkça ilân eder: “Biz aşığız, halkın sesi”yiz der. Ancak sadece dertleri dillendirmek yetmez. Dertlere çare aramak da düşer ozanların payına. İhsani bu görevi lâyıkıyla yerine getirir.
Yetmişli yıllarda İhsani düzene karşı mücadeleyi örgütleyen, yol gösteren ışık saçan türküler üretir. Serbest vezinle yazdığı ve olağanüstü bir güzellikte okuduğu Mektup adlı uzun şiiri sanki 12 Mart muhtıracılarına verilen sanatsal bir yanıttır.
Halk şiiri geleneğinde var olan, dert yanma, yakarma, kaderine rıza, İhsani’nin şiirinde yerini başkaldırıya, haykırmaya, kendini ve toplumu değiştirmeye bırakır. Zamani, Emekçi, Ferhat, Ali Asker, Şah Turna, Temeli, Vijdani, Seyfili, Osman Dağlı, Garip Şahin ve adını burada sayamayacağım onlarca halk ozanı bu çizginin takipçileri olmuşlardır…
Diyerek hedefini de açıkça ortaya koyar. İhsani’nin yalın bir dili, direk bir anlatımı vardır. Lafı evirip çevirmez, taşı gediğine yerleştirir. Değer yargıları sosyalisttir.
Der ama bir süre sonra da: “Ağ günleri beklemekten / Göz çanağım kan kan oldu” demekten kendini alamaz. Halkın yükselen mücadelesi düzeni değiştirmeye yetmez. İhsani türküleriyle daha geniş kitleleri saflara katılmaya çağırır.
Türküsü güne ve geleceğe aittir. Şiirleri biçimsel olarak geleneksel halk şiirinin devamıdır. İçerik olarak kendinden önceki Cumhuriyet dönemi halk şiirinden farklıdır. “Gül, bülbül edebiyatı”ndan kopuştur. İhsani’nin türküleri antiemperyalist, yurtsever, demokrat ve sosyalist içerikli militan, devrimci şiirlerdir.
Cumhuriyet döneminde başından beri din, kitleleri siyasi olarak yönlendirmenin bir aracı olarak kullanılmıştır. Çok partili döneme geçtikten sonra, bu tavır daha açık ve yoğun bir şekilde sürdürülmüştür. İhsani kendini: “Politik cambazlar sarıldı dine / Derviş Vahdettin’ler hortladı yine” demekten alıkoyamamıştır. İktidarların dine sarılmalarına “Din cambazı gerçeklerin üstüne / Kör olası perdesini gerdi heyyy” diye parmak basar. Onun bu şiirleri günümüzü de aydınlatmaktadır. Günümüzde piyasa sanatçıları, kılıklarına kıyafetlerine bakmaksızın, dinle yatıp dinle kalkıyorlar. Halkın dini duygularını onlarda en az politikacılar kadar sömürüyorlar. Oysa İhsani dini bağnazlığın ve baskıların daha yoğun olduğu, politikacıların dini propagandalarla oy avcılığına çıktıkları koşullarda, korkusuzca tanrıya sorular yöneltebilmiştir.
O gürül gürül akan bir türkü selidir. Günümüz halk şiirinin bir köşe taşıdır. İhsani değişen ve değiştiren bir sanatçıdır. Sadece şiirinin içeriği değil, müziği de farklıdır. Onun müziği geleneksel aşık müziğinden ziyade, marşlara yakındır. On binlerce kişilik yürüyüş kollarında söylenmeye uygun türkülerdir. Zaten coşturucu içerik ve müzik kabaran devrimci dönemin marşları olmuştur. İhsani bağlamanın yanı sıra davul, klarnet, ney, flüt gibi müzik aletlerini de kullanarak müziğinin kitleler üzerindeki etkisini artırmıştır. En güzel müzik aleti olan insan sesini kendi sesi yanı sıra, solo ve koro olarak iyi bir şekilde kullanarak bu etkiyi daha da artırmasını bilmiştir.
Bugün İhsani yaygın olarak dinlenmiyor. Umutsuzluğa gerek yok! “Bir memleketin türkülerini yapanlar o memleketin kanunlarını yapanlardan daha güçlüdürler.” İhsani’nin türküsü ölümsüzdür! Türkülerin ömürleri insanlarınkinden çok daha uzundur. Bugün toplum bir avuç medyanın öne çıkarttığı üç beş “baldırı çıplağın” günlük dedikodularının esiri edilmiştir. Bu devran hep böyle sürmez! Taban uyanırsa onu kimse durduramaz.
Baskı, sömürü ve eşitsizlik yok olmadıkça, başkaldırı da bitmeyecektir! İhsani’nin türküleri “eşitsizlik zincirini kırana dek” kitlelerce haykırılacaktır.
MUSTAFA DEMİR
(Kültür ve Sanat Dergisi Güney'de yayınlanan yazım)